bread

Ayşenur Yazıcı: Hayal başka şey, zeka başka şey

Birçok işi bir arada ve hatta aynı anda yapabilen yazar, sunucu, makyaj ve Reiki uzmanı Ayşenur Yazıcı, Doğa Koleji Kitap Günleri kapsamında Atakent Doğa Koleji öğrencileriyle buluştu. Ayşenur Yazıcı öğrencilere “Hayal kurmayı ve kurdurtmayı bilenler iyi kitap yazıyor” dedi.

Uzun yıllar televizyon ekranlarında haber sunan Ayşenur Yazıcı, hala renkli camdan kopmadı ama artık edebiyat dünyasının da üretken oyuncularından biri oldu. Farklı konulardaki kitaplarıyla değişik okur kitlelerine hitap eden Ayşenur Yazıcı, Doğa Koleji’nin öğrenciye enerji veren ve saygı duyulması gereken bir bakış açısı olduğunu söyledi.

Bir yandan kitap yazıyor bir yandan da televizyonda programı yapıyorsunuz. Sırada ne var?

Şu ara Türkmax’ta bire bir terapi gibi bir program yapıyorum. Karşımdaki kişinin başka bir gözlükten dünyaya bakmasını sağlamaya çalışıyorum. Bu uzun zamandır gerçekleştirmek istediğim bir projeydi. Bir dileğim daha var. Kitaplarımı yurt dışında yayımlansın istiyorum. Bunun için de uluslararası bir ajansla çalışıyorum. Son iki yılda bütün kitapların tercümelerini yaptırdım ama daha pazarlanamadılar.

Yazmaya nasıl başladınız nasıl devam ettiniz? Her şey öykü yarışmasına katılmanızla mı başladı?

Hep yazıyordum aslında ben. Günlük tutardım. CNN Türk’te çalışmaya başladığım yıldı, sene 1999 olmalı. Gazetede yazmaktan fenalık geçiriyordum. Köşe yazılarımda hep Türkiye’nin toplumsal çöküntüsünü anlatmaya çalıştım. Sonra geriye dönüp baktım ve gördüm ki aslında her bir yazımın içinde  inanılmaz hayat hikâyeleri var. Bunları toparlayıp kitap haline getirdik. Türkiye’de ‘Çok Satan Kitaplar’ arasına girdi. Sevindim tabii ama bir yandan da şaşırdım. Çünkü okuyucu bunları okumuştu aslında sonra bir daha neden okudu anlamadım.

Bu başarı sizi yazmak için yüreklendirdi o zaman.

Evet öyle oldu gerçekten. Sonra yazmaya devam ettim. Takip eden kitaplarım acıklı hayat hikâyelerinden yola çıktı. Haberlerde her gece gördüğümüz cinsten hayatlar bunlar. Zaten kötü olan şu ki bu hikâyeleri dinleye dinleye alıştık. Olağan haberler haline geldiler. Zaten biraz da bu yüzden haber spikerliğini bıraktım. Bizi hiç alakadar etmeyen hayatları afişe ediyoruz. Çözüm bulmak için bile değil üstelik sadece seyretmek için. Bu toplumsal çürümüşlük değil de nedir?

Sunduğunuz haberler kitap için bir çeşit birikim yaratmış o zaman…

Kitaplarımın konularını oluştururken bu noktalardan hareket ettim. Bu hayatları sadece kısa bir haber yapmak ve akşam haberlerini kurtarmak değil, insanları bu hale getiren sebeplerin üzerinde durmak istedim. ‹nsanların hayatlarına dokunmaya çalışırken farkında olmadan bir öykü kurguluyorsunuz. Bu öyküler hep farz edişlerde çıkıyor ve sonunda romana dönüşüyor. Roman sadece iyi bir hayat hikâyesi değil iyi bir kurgu gerektiriyor. Bu da sadece ve sadece çok kitap okuyarak elde edilebiliyor. Sizin başarınızı da o gösteriyor zaten.

Roman dışında araştırma kitaplarınız da var.

İki araştırma kitabım var. Bu kitaplar için hakikaten çok gönülden ve severek çalıştım. Kadın erkek ilişkileri konusunda herkesin ahkâm kestiği dönemde ben mağara adamları ve kadınları nasıl yaşar diye anlamaya ve anlatmaya çalıştım. Aslında bir anlamda milenyumu anlattım. Değişen bir şey yok. Yine herkes aç, herkes para derdinde. İnsanlar korunmak, geleceklerini garanti altına almak istiyor.

Yazar olmak için nasıl bir düşünce yapısına sahip olmak gerekir?

Hayal başka zeka başka şey. Hayal kurmayı ve kurdurtmayı bilenler yazıyor bence. Önemli olan onların görmediği bir şeyi buradan göstermek.

Türkiye’de yazar olmak nasıl bir duygu?

Bunca senedir her ne kadar yazma konusundaki inancımı bir şeyler kırmaya çalışıyor olsa da hala inatlaşıyorum, savaşıyorum. Ne zaman biter bu savaş bilmiyorum. Ama bir yandan herkesin yazar olarak anıldığı dönemde nerede olduğumu gerçekten bilmiyorum.

Türkiye’de yeni çıkan kitaplar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tuhaf ama Türkiye’de ayda 500’e yakın kitap basılıyor. Avrupa’da bile bu kadar değil. Kitap basılsın, okusunlar tabii ama yazmak bir ruh sıkışmasının dışavurumudur. İçinizdekini yazıya aktarırsınız. ‹nsanın zehrini alır. ‘Kanseri nasıl yendim’ diye kitaplar çıkıyor. Evet birine yardımcı oluyorsa o kitap ne mutlu ama başından bir olay geçen herkes kitap yazınca yazar mı oluyor? İşte bundan pek emin değilim.

Peki Dünya Klasikleri’nden en çok sevdikleriniz hangileri?

Dostoyevski’nin Kumarbaz’ını çok severim. Geçenlerde bir arkadaşım 1926 basımını hediye etti bana. Tam bir antika kitap. Bez cildi parça parça olmuş. Anımsadığım kadarıyla çevirisi de Reşat Nuri Güntekin’e aitti. Arkadaşım hediye edince yeniden okumaya başladım ama okurken fenalık geçirdim. Dostoyevski yazmış olsa bile kitaplar da öyküler de insan hayatları gibi yüzyıllar geçtikçe acınırlıklarını kaybediyor, olağanlaşıyorlar. Kitaplar da dönemlere, çağlara ve yazarlara göre dönüşüyorlar.

Kitapların konularının eskimesinden söz ettiniz. Bir kitapta konu mu üslup mu sizi daha çok çeker?

Üslup kesinlikle. Düşünün, zeytinyağlı bir yemek yapmak için her kadına eşit miktarda soğan, salça, yeşil fasulye, zeytinyağı ve tencere verin. Her biri ayrı tatta pişirir yemeği. Bir olayı en gerçekçi aktaran kişi, o olayın içinden konuya bakabilen kişidir. Fark yaratandır. Bu nedenle ayda 500 kitap basılıyor olması bir şeyi değiştirmiyor. Bu kitapların içlerinden ancak bir iki tanesi ikinci baskıyı yapıyor.

Doğa Koleji ve Doğa konseptiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Oğlum artık büyüdü okullarla pek ilişkim kalmadı. Doğa Koleji’yle ilk tanışmam da bir dizi çekimi sırasında Bostancı Doğa Koleji’ne gitmemle başladı. İlk defa bir okulda çocukları renkli üniformalarla gördüm. Turuncu ve yeşil. Hocaların yanından geçerken ezilip büzülerek geçmeyen çocukları da ilk defa orada gördüm. Oğlumun okul zamanlarını hatırlıyorum.

Öğrencilerin kitap günlerine ilgisinden memnun musunuz?

Kitaplarımı çok beğendiklerinden mi yoksa geveze ve renkli bir yazar oldu-ğumdan mı bilemiyorum ama evet öğrencilerin yoğun bir ilgisi var. Ben de bundan çok memnunum, insanlarla iletişim kurmayı çok seviyorum. Ben zaten bu gibi etkinliklerde bir kitabın satıl-masından çok çocukların yazarlarla buluşmasının daha önemli olduğuna inanıyorum. Bu etkinlik de amacına hizmet ediyor. Yazar kimdir? Ne yer ne içer? Nasıl yaşar? Hakikaten farklı düşündüğü için mi yazar olmuştur yoksa hayat onu yazar olmaya mı itmiştir? Tesadüfen mi yazıyordur? Bu gibi soruların cevaplarını almak çocuklara bir yol gösterebilir.

Yazar olmak isteyen yazmayı seven öğrencilere neler tavsiye edersiniz?

Ben yazar oluyorum diye ortaya çıkıp iki-üç sayfa yazıp herkese okutmak tek amaç olmamalı. Çok kitap okuyup, “Evet bu güzel bir hikâye ama benim de anlatmak istediğim bir hikâyem var” diyebilmek önemli. Başka kitaplardan öğrendiği paragraf, bölüm, ayırma gibi yazım kurallarını iyi kullanmak gerek. Hikaye bittikten sonra tekrar baştan okuyup eksikleri görmek, “Buraya bir kahraman daha lazımdı” diyerek orada gerekli değişiklikleri yapabilmek de önemli. Nasıl şiir yazan herkese şair denmiyorsa yazı yazan herkese de yazar denmez. Ben de yazar değilim belki bilmiyorum buna karar verecek olan okurdur. Ne kadar takip edeceğine o karar verir. Ben mesela aylarca gazete okumuyorum, televizyon seyretmiyorum. Ruhumu temiz tutmaya çalışıyorum. Ama bir yerde Yılmaz Özdil’in bir yazısını gördüğümde oturup saatlerce hem yeni hem de geçmiş yıllardaki yazılarını okuyorum. Bu kişinin tarzı ve dünyaya nasıl bir gözlükten baktığıyla alakalı. Hayata bakıp, olan biteni daha neşeli daha gerçekçi bir şekilde aktaranları takip ediyorsunuz. Kimi ilk kitapta tutturabiliyor bunu, kimi yüz ellinci kitabında.

Doğa Koleji’nde uygulanan t-MBA Modeli, öğrencileri geleceğe hazırlıyor. Bu çerçevede öğrenciler, mesleklerinde başarıya ulaşmış insanlarla bir araya gelip söyleşiyor. Bu toplantı ve buluşmalar, Tetra İletişim tarafından izlenip kayıt altına alınıyor. Yıl sonunda tüm konular, bir kitapta toplanıyor. Ayşenur Yazıcı’yla Doğa öğrencilerinin buluşması 2009 -2010 eğitim döneminde gerçekleşti. Buluşma, Türkşan Karatekin tarafından izlendi ve Cihan Aldık tarafından fotoğraflandı. Konunun ve kitabın editörlüğünü Türkşan Karatekin yaptı. Kitap tasarımı ve uygulaması ise Didem İncesağır’a ait.