bread

Geleceği bugünden tasarlamak…

Sabancı Üniversitesi Rektörü Tosun Terzioğlu, bilimin bir teoremi tahtaya yazıp “bu doğrudur” demek olmadığını söyleyerek “Teorem doğruysa ‘neden doğrudur?’u ortaya koymak, ispatını da daha önce ispat edilmiş teoremlere dayanarak akıl ve mantıkla yapmak gerekiyor” dedi. Terzioğlu Doğa öğrencilerine geleceği, gelecekte değil, bugünden tasarlamak gerektiğini söyledi.

Sabancı Üniversitesi Rektörü Tosun Terzioğlu, 2009 yılında bu görevden ayrılarak yıllardır en iyi bildiği kulvara; akademisyenliğe döneceğini açıkladı. Üniversitelerde her öğrenciyi ayrı bir birey olarak kabul eden evrensel bir anlayışın olması gerektiğini söyleyen Tosun Terzioğlu, “Farklılıkların zenginlik olduğunun bilincinde olmalıyız” dedi.
Bostancı Doğa Koleji öğrencileri Efecan Yıldırım, Cansu Onat ve Ayhan Emre Eroğlu, Sabancı Üniversitesi Rektörü Tosun Terzioğlu’nu makamında ziyaret ederek eğitim sistemi, matematik ve daha pek çok konuya ilişkin sorular yönelttiler.

Efecan Yıldırım: Büyüklerimiz bizlerin çok sanal yaşadığını söylüyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bazen biz akademisyenler de aynı şeyden şikâyet ediyoruz. Çünkü burada her öğrencimize bir diz üstü bilgisayar veriyoruz ve başlarda tüm zamanlarını bilgisayarda geçiriyorlar. internet kolay ulaşamayacağınız bilgi kaynaklarına oturduğunuz yerden ulaşma imkanını sağlayan bir araç, bu açıdan iyi ama ulaştığınız bilginin kalite kontrolünü her zaman yapamama gibi bir sıkıntı var. Zaman zaman benim de referans olarak baktığım sanal bir ansiklopedi olan Wikipedia bazı konularda beklediğimden iyi çıkarken bazılarında çok yetersiz kalıyor. Bir editörlük fonksiyonu yok. Laraousse ya da Britannica gibi eski ansiklopedilerde bir maddeyi kimin yazacağı editörler grubu tarafından aylarca tartışılır. Maddeler yazıldıktan sonra başkaları tarafından kontrol edilir. Bir kaç süzgeçten geçtikten sonra basılır. Sanal dünyada bu kontrol pek yok. Bana kalırsa sanal dünyada daha oturmamışlık var.

Cansu Onat: Bilgiyi ararken bilgi kirliliğiyle de karşılaşıyoruz aslında. Doğru bilgiye bu durumda hangi yollardan ulaşabiliriz?

Bugün bilgiye çok rahatlıkla ulaşıyorsunuz ama önümüze gelenin doğru olup olmadığını anlamanız çok zor. Çabuk bilgiye ulaşmak için tembellik edip bazen Wikipedia’yı kullanıyorum. Bildiğim konular olduğunda “Bu madde çok zayıf” ya da “eksik” gibi değerlendirmeler yapabiliyorum. ilgi alanım belli olduğu için hangi konuyla ilgili nerelerden yararlanacağımı, karşıma çıkan bilgileri nasıl doğrulatacağımı biliyorum. Sizlere de tavsiyem tek bir kaynaktan edindiğiniz bilgilere güvenmemeniz ve başka kaynakları da araştırmanızdır. Bilgiyi süzecek, elde ettiğiniz bilgiyi içselleştirecek ve sorgulayacaksınız… Bunları yapmadan o bilgi sizin bilginiz olmaz, sadece sınav bilgisi olur. Ertesi gün sınavın vardır, güzel not alırsın o buharlaşır. Ama o bilgiyi kullanarak, o bilgiden yeni bilgiler üretmeye başladığında artık o senindir.

Ayhan Emre Eroğlu: ingilizce öğretmeniniz 10 yaşınızda size “Profesör” diye bir lakap takmış. Bu lakabın matematiği seçmenizde herhangi bir etkisi oldu mu?

Bir etkisi olmadı ama bu lakabı neden taktığını da bilmiyorum. Herhalde annemin fizyoloji ve babamın da matematik profesörü olmasının etkisi vardır. Akademik kariyer seçmem “kader” diyelim.

Efecan Yıldırım: Babanızın da matematikçi oluşu sizi etkilemiştir mutlaka… Kariyer yaparken babanızdan destek aldığınız konular oldu mu?

Babamın matematikçi oluşu mutlaka etkilemiştir beni de. Çünkü küçük yaşlardan itibaren yaşamımda matematik diye bir olgu vardı ama babam bana çok fazla karışan bir insan değildi. Kariyer gelişimimde tam tersi bir etkisi de oldu. istanbul Üniversitesi’nde görev yapıyordu, o dönemde matematikte en iyi üniversitelerden biriydi, zaten çok da fazla seçme şansımız yoktu. Türkiye’de okuyacak olsam tek seçeceğim yer istanbul Üniversitesi’ydi. Babam orada olunca ben de okumak için yurtdışına gittim.

Ayhan Emre Eroğlu: Üniversiteye giren arkadaşlarımızdan “lise müfredatlarının yetersiz” olduğunu duyuyoruz: Üniversiteye yeni adım atan öğrencilerin seviye bakımından üniversiteye hazır olduğunu düşünüyor musunuz?

Lisede ne öğrendiğiniz, yeterli bilginiz var mı, yok mu, hiç önemli değil. Birtakım alışkanlıklar kazanıyorsunuz, bu çok daha önemli. Eğer okulda ve aile çevrenizde “sorgusuz sualsiz uslu çocuk ol” anlayışıyla yetişiyorsanız üniversitede zorlanırsınız. Çünkü bilim bir teoremi tahtaya yazıp “bu doğrudur” diyerek olmuyor. Teorem doğruysa ‘neden doğrudur?’u ortaya koymak, ispatını yapmanız gerekiyor. Bunu da daha önce ispat edilmiş teoremlere dayanarak akılla ve mantıkla oluyor. Dolayısıyla eğer siz lisedeyken buna alıştıysanız, üniversitede çok zorluk çekmezsiniz. Örneğin biz matematik derslerine gelen öğrencileri fazla birşey bilmiyor sayıyoruz. Öğretmeye bayağı baştan başlıyoruz. Elbette üniversite lisenin tekrarı değil ama öğrenme biçimi üniversitede çok farklı. Dikkat ederseniz, öğretme demiyorum, öğrenme diyorum. Çünkü öğrenecek olan öğrenci.

Cansu Onat: Peki öğrencilerinize baktığınızda ülkemizin nereye gittiğini görüyorsunuz? Yani ülkemizin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Umut vaat eden bir geleceğimiz var mı?

Kesinlikle var. Ama bizim birkaç kötü huyumuz var. Bir kere kendimizi çok kötülüyoruz. Bir başkası kötülerse ona da çok kızıyoruz. Bir de geçmişe çok fazla takılıyoruz. Oysa geleceği bugünden tasarlamak lazım. Gelecek geldikten sonra tasarlamaya kalkarsanız iş işten geçmiş oluyor.

Ayhan Emre Eroğlu: t-MBA programı kapsamında yapılan etkinliklerin bizlere ne gibi yararları olduğunu düşünüyorsunuz?

Farklı bir dünyayı daha okuldayken tanıyorsunuz, bu güzel bir fırsat. Bir de şu çok önemli; artık dünyamızda liderlik yahut yöneticilik tanımları çok değişti. Yani “en büyük benim” diyerek yumruğunu masaya vurarak hükmeden bir lider profili yok artık. En basiti bir futbol takımını düşünün. Takımda bir oyuncu ne kadar usta olursa olsun “Bütün paslar bana verilecek” derse o takım kesinlikle mağlup olur, hatta küme düşer. Liderliğin önemli bir kısmı takım oyununa yatkın olmakla ilintilidir.

Efecan Yıldırım: t-MBA programları hakkında bazı bilgili öğrencilerimiz bu derslerin katkısının olmadığını düşünüyor. Sizce onlara bu uygulamanın yararlı olduğunu nasıl anlatabiliriz?

Çünkü onların da ailelerinin de aklında ÖSS’de yüksek puan alıp bir okula yerleşmek var. Biz hep öğrenci odaklı eğitim diyoruz ama ülke olarak sınav odaklı bir eğitim yapıyoruz. Bu da öğrencileri yanlış yönlendiriyor. Çünkü hayatta bir noktaya geldiğinizde önünüze beş tane çoktan seçmeli şık gelmiyor. Doğruyu yanlışı, kestiremiyorsunuz. Hayat bir kavşak ve siz önünüze çıkan beş yoldan birini seçmiyorsunuz. Araştırmacı ya da işadamı olmak için 360 dereceniz, hatta ondan bile fazla yöne doğru bakmanız gerek. Oysa biz sınav endeksliyiz. Çoğu öğrenci “Bu sınavda gelir mi?”diye düşünür. Bu sorunun altında şu düşünce yatar: “Bu soru sınavda gelmezse gerekli değildir”. Oysa mesele o değil, mesele öğrenmektir. İyi öğrendiğinizde sınava da hazırsınız demek.

Cansu Onat: Yurt dışı eğitimin avantajları ve dezavantajları nelerdir? Mutlaka yurt dışı eğitimi mi hedeflemeliyiz?

Türkiye’de kimi üniversitelerin lisans eğitimi yurtdışındaki üniversitelerle aynı kalitede. Hatta yer yer daha iyi kalitede eğitim veren birden fazla üniversite var. Bütün üniversitelerimiz öyle demiyorum ama bütün Amerikan üniversiteleri çok iyi değil zaten. Gençlerin çok fazla düşünmeden ailelerinin teşvikiyle Amerika’da okumaya gönderilmesi bence yanlış. Amerika’ya gidip oraya uyum sağlayamamış, gittiği üniversiteyi beğenmemiş çok sayıda öğrenci bize gelmek istiyor. Her yıl bunun gibi 30-40 başvuru alıyoruz. Ancak öğrencilik hayatınızın bir döneminde master, doktora ya da değişim programı altında bir süre yurtdışında eğitim almanız size yeni ufuklar kazandırır. Özgüveninizin yerine gelmesi bakımından çok çok önemlidir.

Efecan Yıldırım: Sabancı Üniversitesi’nin bu seviyeye gelmesinde etkili olan faktörler nelerdir? Sizce bunda isminin bir etkisi var mıdır?

‘Sabancı’, çok değerli bir isim, bunun katkısı yadsınamaz ama artık Sabancı Üniversitesi mezunlarının başarıları, yaptığı araştırmalar ve projeleriyle kendini kanıtladı. Bunu Türkiye’ye getirdiği çok farklı bir eğitim felsefesiyle başardı.

Ayhan Emre Eroğlu: Önde gelen devlet ve vakıf üniversitelerinde çalıştınız. Biz öğrenciler açısından baktığınızda devlet üniversiteleri mi, yoksa vakıf üniversiteleri mi daha avantajlı?

Benim için bir üniversitede öğrencinin nasıl göründüğü çok önemli. Üniversite her öğrencisinin tek başına bir birey olduğunu, birbirlerinden farklı olabileceğini kabul etmelidir. Öğrencilerin hayallerinin bir kısmının uçuk kaçık da olabileceğini baştan kabul edip, bu hayallerin gerçekleşmesine yardımcı olmak için yola çıkmalıdır. işte üniversite odur. Farklılıkların zenginlik olduğunun bilincinde olmalıyız.

Cansu Onat: Sizce matematiğin öğrenciler tarafından sevilmemesi ve matematikçilerin toplumda soğuk bulunmasının sebebi ne olabilir?

Matematiğin okullarda sevilmemesinin en büyük nedeni biraz müfredat biraz da öğretmenlerimiz maalesef! Bir de öğrencileri matematikle korkutuyoruz galiba. Matematikte başarılı olmayanın “aptal” diye damgalanması da söz konusu. Hiç böyle bir şey yok. Giriş sınavlarında matematiğe ilişkin gerçekten çok soru soruluyor: Çünkü çoktan seçmeliye çok yatkın bir bilimdir. Ben bu sınavlarda şu sorunun yöneltilmesini çok isterim: “Neden üniversitede okumak istiyorsun?”

Efecan Yıldırım: Cahit Arf hakkında bize neler söyleyebilirsiniz? 10 TL’ler üzerinde portresinin yer almasında sizin payınız var mı?

Biraz payım var. Bu fikir, üniversitemizden Merkez Bankası’na geçen bir ekonomicinin aklına gelmiş. Herhalde banknotların üzerine konulabilecek isimler düşünüyorlardı. Benden de fikir aldı. Banknotun üstündeki fotoğrafı da yanılmıyorsam 1981 yılında ben çekmiştim. Cahit Bey matematiğe dört elle sarılmış, gerçekten realist bir insandı. Hayatı boyunca matematikle uğraştı. Matematiğe özgün ve kalıcı katkılar yaptı. Cahit Bey yurt dışındaki pek çok üniversiteden teklifler aldı. Sıklıkla dışarıya gider, bir süre kalır, sonra da dönerdi. Benim doğrudan hocam olmadı. Babamın arkadaşıydı, öyle tanıdım. Sonra da tesadüfen ODTÜ’de odalarımız yan yana oldu.

Ayhan Emre Eroğlu: Son zamanlarda üniversite rektörlüğü dışında üzerinde çalıştığınız, uğraştığınız yeni bir teoreminiz var mı?

Var, hatta dün gece kafamı epey meşgul etti ama işin içinden çıkamadığım. Bir matematik araştırmasına daldığınız zaman çevreniz tarafından garipsenirsiniz çünkü aklınız hep ondadır. Acıklı tarafı da şu; bazen gece rüyanızda o problemi çözdüğünüzü sanar ve kendi kendinize “çözümü ne kolaymış” dersiniz. Çoğu matematikçi ertesi gün kalktığında bu rüyayı ve çözüm yolunu hatırlar ama bulduğu çözüm doğru çözüm olmaz.

Cansu Onat: Bu yıl itibari ile rektörlüğü bırakacağınızı duyduk. Bu üniversiteye çok büyük emek verdiniz. Sizce sıfırdan mı başlamak mı, yoksa zirvede tutmak mı daha zor?

Benim için bu görev bulunmaz bir fırsattı. Kolay kolay herhangi bir insana nasip olmayacak bir fırsat. Aynı zamanda büyük bir keyifti. Bundan sonra da eminin çok daha gelişecek.

Ayhan Emre Eroğlu: ileriye dönük planlarınız neler?

Yaptığım işi yapmak yani akademisyenliğe devam…

Eğer okulda ve aile çevrenizde “sorgusuz sualsiz uslu çocuk ol” anlayışıyla yetişiyorsanız üniversitede zorlanırsınız. Çünkü bilim bir teoremi tahtaya yazıp “bu doğrudur” diyerek olmuyor. Teorem doğruysa ‘neden doğrudur?’u ortaya koymak, ispatını yapmanız gerekiyor.

Doğa Koleji’nde uygulanan t-MBA Modeli, öğrencileri geleceğe hazırlıyor. Bu çerçevede öğrenciler, mesleklerinde başarıya ulaşmış insanlarla bir araya gelip söyleşiyor. Bu toplantı ve buluşmalar, Tetra İletişim tarafından izlenip kayıt altına alınıyor. Yıl sonunda tüm konular, bir kitapta toplanıyor. Tosun Terzioğlu’yla Doğa öğrencilerinin buluşması 2008 -2009 eğitim döneminde gerçekleşti. Buluşma, Türkşan Karatekin tarafından izlendi ve Cihan Aldık tarafından fotoğraflandı. Konunun ve kitabın editörlüğünü Türkşan Karatekin yaptı. Kitap tasarımı ve uygulaması ise Didem İncesağır’a ait.